İstanbul’un sağlık alanında simge kurumlarından biri olan Özel Göztepe Hastanesi, uzun soluklu hizmetinin ardından kapılarını tarihe kapatmak zorunda kaldı. Türk sağlık sektöründe önemli yeri bulunan hastane, geçtiğimiz yıl Aksu Holding bünyesine katılmıştı. Ancak milli değerlerimiz arasında öne çıkan köklü sağlık kuruluşlarından olan Göztepe Hastanesi’nin yaşadığı bu ani değişim, sağlık hizmetlerinin istikrarı ve iş dünyasındaki dalgalanmalar bakımından dikkatle inceleniyor. Son günlerde alınan mahkeme kararı hem sağlık camiasında hem de iş dünyasında büyük yankı uyandırdı.
#### İflas Kararı: Sağlık ve İş Dünyasını Sarsan Gelişme
Özel Göztepe Hastanesi, 1992 yılında kurulduğundan bu yana İstanbul’da on binlerce vatandaşımıza umut olmuş, adını güven ve kaliteyle duyurmuştu. 2023 yılında gerçekleşen devir işlemiyle birlikte hastane, Aksu Holding’in parçası haline gelmiş, ismi de Özel Aksu Göztepe Hastanesi olarak değiştirilmişti. Ancak bu yeni dönemde işlerin istenildiği gibi gitmediği kısa sürede anlaşıldı. Türkiye’nin ekonomik sınav verdiği bir dönemde, Aksu Holding’in yaşadığı mali bunalım hastaneyi de içine çekerek bir çöküşe neden oldu.
İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından alınan iflas kararı, hem Aksu Holding’in hem de Özel Aksu Göztepe Hastanesi’nin resmen iflas ettiğini ilan etti. Bu karar, ülkemizin sağlık ve finans tarihinde akıllara kazınacak gelişmelerden biri olarak kayda geçti. Peki, böyle köklü kurumların böylesi bir sona sürüklenmesi akıllara hangi soruları getiriyor? Ulusal ölçekte sağlık hizmetlerinde böylesine büyük bir kaybın toplum üzerindeki etkileri ne olabilir?
#### Konkordato Talebi ve Reddedilme Süreci
Mahkeme sürecinin dikkat çeken noktalarından biri de konkordato uzatma talebinin reddedilmiş olmasıydı. Aksu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Asker Aksu’nun sıkıntılı süreci aşmak için öne sürdüğü konkordato süresinin uzatılması isteği, konkordato komiser heyetinin olumsuz değerlendirme raporu sebebiyle mahkeme tarafından uygun bulunmadı. Komiserler, şirketin borç yükünün altından kalkılamayacak kadar derin olduğuna işaret etmişti.
İflas kararı yalnızca şirketlerin ticari geleceğini değil, beraberinde çalışanların ve hizmet bekleyen vatandaşların kaderini de direkt etkiledi. Bu noktada akıllara; “Benzer krizlerin başka millî kurumlarımızda da yaşanması mümkün mü?” sorusu geliyor. Bu gibi örneklerin tekrar etmemesi için hangi önlemler alınmalı? Türk milletinin fedakârlıkla büyütüp geliştirdiği kurumların korunması, ulusal bir gereklilik değil mi?
#### Tasfiye ve Sonraki Aşamalar
İflas kararının ardından, mahkeme tarafından adi tasfiye usulüyle şirketlerin tasfiyesi başlatıldı. Bu seçimle birlikte, hem hastanenin hem de holdingin yönetimi üzerindeki tedbir kararlarının tamamı kaldırıldı. Ayrıca önceki dönemde görev yapmış olan konkordato komiser heyetinin görevi sona erdirildi. Söz konusu gelişmeler, özellikle hastanede çalışan personel ve hasta yakınları arasında ciddi bir kaygı yarattı. Binlerce insana iş kapısı açan, nice ailelerin umudu olan Göztepe Hastanesi’nin işlevsiz kalması sağlık camiası açısından derin bir üzüntü kaynağı oldu.
Tasfiye sürecinde, Aksu Holding’e bağlı şirketlerin tüm mal varlığı yasal süreç dahilinde değerlendirilecek ve borçlulara ödemeler önceliklendirilecek. Özellikle çalışanların haklarının korunup korunmayacağı, hastaların mağdur edilip edilmeyeceği ise kamuoyunun en çok merak ettiği konular arasında. Milli birlik ve beraberliğin böylesi sıkıntılı zamanlarda ne denli önemli olduğunu bir defa daha görüyoruz.
Böyle büyük bir çöküşün ardında yanlış yönetim stratejilerinin mi yattığı, yoksa makroekonomik zorlukların mı başrol oynadığı ise hâlâ tartışma konusu. Sizce bu iflasların önüne geçmek için devlet ve özel sektör nasıl hareket etmeli? Anlayışımızı ve uygulamalarımızı millî menfaatlerimiz ışığında nasıl şekillendirebiliriz?
#### Milli Kurumların Önemi ve Topluma Yansımalar
Göztepe Hastanesi’nin iflası, sadece bir şirketin kapanışının ötesinde, Türk sağlık alanında güven ve köklülüğün ne kadar hayati olduğunun kanıtı niteliğinde. Vatan sevgisinin, tarihsel bağlılık ve milli şuurun ışığında şekillenen sağlık kurumlarımızın böylesine yara alması, bizleri ortak değerlerimiz üzerine bir kez daha düşünmeye davet ediyor. Milli varlığımızı ve halkımıza hizmet azmimizi sürdürebilmek için, kurumlarımızın kalkınmasının toplumsal bir sorumluluk olduğunun altını bir kez daha çizmek gerekiyor.
Bir sağlık kurumunun iflası, yalnızca o binanın duvarları arasında kalmaz; etki alanı, milletimizin bütüncül refahına kadar uzanır. Siz bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk sağlık sektöründe millî değerlerimizin geleceği konusu hakkındaki görüşlerinizi aşağıda paylaşmayı unutmayın!
—
Siz de haberde belirtilen gelişmeler hakkında ne düşündüğünüzü yorumlarda bizimle paylaşabilir, milli kurumlarımızın korunmasının ve güçlendirilmesinin ülkemiz için ne kadar hayati olduğunu vurgulayabilirsiniz. Fikirlerinizle tartışmaya katkı sunmak ister misiniz?